Haber

Bahçeli’den Sinan Ateş Cinayeti İddianamesi Açıklaması: “Chp’sinden İp’ine Kadar Malum Partiler Neyi Biliyorsa Acilen Mahkemeye Yetiştirmelidir”

(ANKARA)- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetine yönelik hazırlanan iddianameye yöneltilen eleştirilere yanıt verdi. Bahçeli, “Mahut ve malum bir cinayet davasının hazırlanan 145 sayfalık iddianame dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocaklarına iftira atan, kan ve çamur sıçratan alçaklar koalisyonu, ne hikmetse devlet ve millet karşıtlarına kucak açmakta, methiyeler düzmektedir. Bugüne kadar niye iddianame hazırlanmadı diye sordular. İddianame hazırlandı, içi boş dediler. Davamızı yargılamak için kuyruğa girdiler. CHP’sinden İP’ine kadar malum partiler neyi biliyorsa acilen mahkemeye yetiştirmelidir” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, şu görüşlere yer verdi:

“Olgunlaşmak demek, hiçbir şeye şaşırmamak demektir. Geldiğimiz bu aşamada gördüğümüz, yaşadığımız ve şahit olduğumuz ne varsa bizi şaşırtmıyor, şaşkınlığa sürüklemiyor. Fırsatını buldukları anda, kavramların içini boşaltan, değerleri çarpıtan, anarşi mekaniğini çalıştıran, istismar çarkını çeviren odakların bayağı dayatmaları bile sıradanlaşmakla kalmamış, hiç kimsenin ilgisini çekmeyecek boyutlara gelmiştir. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü intikam gününe tahvil etmek için çırpınan şehir eşkıyasının meselesi ne emek ne de dayanışmadır. Tıpkı ağababaları Marx gibi, hayatlarında tek bir fabrikaya girmemiş, tek bir emekçinin elinden tutmamış bu güruhun aklı rehinli, iradesi ipotekli, vicdanı da tutsaktır. 1 Mayıs’ta yalnızca görevini yapan ve sağduyulu tavrı sebebiyle övgü alan Türk polisine düşmanca saldıranlar, nefretle muamele edenler, biliniz ki, haçlı kalıntısı ve düşman bakiyesidir. Emek gücü, bir kimsenin çalışma ve mal üretme kudretidir. Hayatları miskinlik, tembellik, hainlik ve tufeyli utanmazlıkla geçen küçük bir azınlığın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde sahneye çıkıp Taksim’e yürüme ve burada gösteri yapma gayesi her şeyden evvel maksatlıdır, maşalıktır, madrabazlıktır. Emek ve Dayanışma Günü’nü ülkemin her yerinde kutlamak mümkündür. Peki bu Taksim ısrarı niyedir? Buradaki amaç nedir? Emek ve dayanışmayla Taksim’in ne alakası vardır? 1 Mayıs 1977’deki acıklı ve vahim hadiselerin tekrarı mı planlanmaktadır? Taksim inadının altında yatan hesap nedir? Emek kutsaldır, emekçilerimiz saygındır, hepsi de başımızın üstündedir.

“İŞLERİNE GELİNCE İNSAN HAKLARI BİLİRKİŞİLİĞİ YAPIYORLAR”

Türkiye’nin, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine açılan soykırım davasına müdahil olma kararı çok önemli bir adımdır. Geçen hafta İsrail’e yönelik ticaretin durdurulması da ülkemizin insani ve vicdani çerçevede ne alırım, ne kaybederim çetelesi tutmadan yaptığı muazzam bir siyasi hamledir. Böylelikle Türkiye’nin İsrail’le ticaretini diline dolayıp fitne çıkaranların hesabı bozulmuştur. İsrail’in Gazze katliamı geçtiğimiz hafta sonunda; Almanya, Fransa, Küba, Kanada, ABD, Arnavutluk başta olmak üzere pek çok ülkede protesto edilmiştir. Sivil ve masum bir halka reva görülen hunhar ve barbar saldırılar lanetlenmiştir. İsrail vatandaşları da hükümetlerini kınamakta, saldırıların durmasını talep etmektedir. Birçok ülkede üniversite öğrencileri ayaktadır. ABD’deki bir üniversitede yapılan mezuniyet töreni sırasında, öğrenciler, mezuniyet cübbeleri üzerindeki kefiyelerle Filistin bayrağı açmış, soykırım karşıtı sloganlar atmışlardır. Demokratik ve meşru gösterilere zorbalıkla karşılık veren, öğrencilere ters kelepçe vuran, gözaltı uygulaması yapan bazı ülkelerin hali pür melali rezalettir, melanettir. Hani nerede özgürlük ve insan haklarına riayet? İşlerine gelince insan hakları bilirkişiliği yapan ve bu konuda raporlar ve ev ödevleri hazırlayan ülkelerin, işlerine gelmedi mi hak ve hukuk ihlallerinde sınır tanımamaları utanç duyulacak bir ikiyüzlülüktür.

“NETENYAHU’NUN BEDEL ÖDEMESİ ARTIK HUKUK NAMUSUDUR”

Bu gelişmeler yaşanıyorken, Kahire’de yürütülen ateşkes ve rehine takası anlaşmasının çıkmaza girmesi çok tehlikelidir. Refah’a operasyon tehdidinden geri adım atmayan Netenyahu müzakere sürecini dinamitlemektedir. Gazze’ye yönelik saldırıların kesilmesini açıkça ihtiva etmeyen bir anlaşmanın kalıcı ve kabul edilebilir olması elbette düşünülemeyecektir. İsrail yönetiminin ateşkes çabalarını sabote etmek için beyhude gerekçeler uydurması, esir takasına eşzamanlı olarak Gazze’ye saldırıları sonlandırma talebine kapalı durması soykırımın devamına işarettir. Gazze’de savaşın sona ermesine yanaşmayan Netenyahu’nun bedeli ödemesi artık bir insanlık ve hukuk namusudur. Birleşmiş Milletler çok acil devreye girmelidir. İsrail askerleri işgal edilen bölgelerden önşartsız çıkmalıdır. Zira bölge bıçak sırtındadır.

“KUTUPLAŞMA YERİNE KUCAKLAŞMAK LAZIM”

Bahar aylarıyla beraber siyasette de bahar mevsiminin doğuşundan memnuniyet duyacağımızı hiçbir komplekse veya kuşkuya kapılmadan ifade etmek isterim. Kutuplaşmak yerine kucaklaşmak lazımdır. Ortak akılla hareket ederek ülkemizin temel meselelerine kafa yormak, milli birlik ve dayanışmanın muteber imkanlarıyla mesafe almak bizim de arzu ve amacımızdır. Nitekim kapımıza değil de, kalbimize vuranı buyur ederiz. Siyasette köprü kurmak yerine duvar inşa edersek yanlışa düşeceğimizi herkesin idrak etmesinde yarar vardır. Sıkılı yumrukların açılması, çatık kaşların normalleşmesi, sertlik yerine yumuşamanın hakim olması, bunun da sürdürülebilirliği halisane dileğimizdir.  Siyaset kavga arenası değil, konuşma ve düğümleri çözme sahasıdır. Sözün ateşiyle münakaşa ve muharebe etmek yerine; akıl ve ahlaki mutabakat ve müzakereyle Türkiye’mizin yükseliş sürecine herkes destek vermelidir. Türk ve Türkiye Yüzyılına müzahir tavır ve tutum geliştirmek her siyasi parti ve siyasetçi için milli sorumluluktur. DEM’lenmek yerine kantı, yani şekerli suyu tercih etmek, bundan da yudum yudum içmek akla en yatkın seçenektir.

“OSMAN KAVALA’NIN SERBET KALMASI İÇİN SİPARİŞ SÜREÇ DEVAM EDİYOR”

Bir defa siyasetin yumuşama ve normalleşmesinin vasatı Türkiye ve Türk milletinin ortak değerleri, ortak çıkarları, ortak geleceğidir. DEM’lenenlerin ayılması bir başka düşüncemiz ve temennimizdir. Türkiye’de yargı yetkisini Türk milleti adına kullanan bağımsız ve tarafsız mahkemelerdir. Anayasa’nın 138’inci maddesine göre; Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Bir davada sanıkların, tanıkların veya mağdurların lehlerine veya aleyhlerine olacak şekilde yargı yetkisi kullananlara baskı yapmak, talimat vermek suçtur. Bu suç şikayete bağlı bir suç da değildir. Bilhassa Gezi Parkı Davası’nda hüküm alan Osman Kavala’nın yeniden yargılanması ya da serbest bırakılması hususunda kamçılanan sipariş bir süreç devamlı surette ilerletilmektedir.

“DAVAMIZI YARGILAMAK İÇİN KUYRUĞA GİRDİLER”

Devletin üç unsuru vardır. İlki millet, ikincisi ülke, üçüncüsü de egemenliktir. Bunların dayanağı da hukuktur. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Suç ‘eski sistemde işlendi, yeni sistemde geçersizdir’ demek, devleti ve milleti bilmeyen, bilse de hasıraltı eden tetikçilerin ve kimliksizlerin harcıdır. Mahut ve malum bir cinayet davasının hazırlanan 145 sayfalık iddianame dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocaklarına iftira atan, kan ve çamur sıçratan alçaklar koalisyonu, ne hikmetse devlet ve millet karşıtlarına kucak açmakta, methiyeler düzmektedir. Hayatlarında tek bir defa ülkücünün hakkını, hukukunu ve haysiyetini gözetmeyen mihrakların partimizi ve Ülkü Ocaklarını bir cinayetle anma teşebbüsleri ayrıca değerlendirilmesi gereken şerefsizce bir saldırganlıktır. Bugüne kadar niye iddianame hazırlanmadı diye sordular. İddianame hazırlandı, içi boş dediler. Davamızı yargılamak için kuyruğa girdiler. Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklentimiz şudur Mezkur iddianame ilgili mahkeme tarafından kabul edilip yargılama süreci derhal başlatılmalıdır. Kimin elinde hangi belge ve bilgi varsa mahkemeye sunmalıdır. Hatta şahit olarak dinlenmek isteyenlere mahkeme kapısı açılmalıdır. Televizyon ekranlarında mahkeme yargılanamaz.  CHP’sinden İP’ine kadar malum partiler neyi biliyorsa acilen mahkemeye yetiştirmelidir. Abdestten şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz. Çiğ süt içmeyenin karnı da ağrımaz. Bakalım hukuki süreç Ankara’da mı bitecek, yoksa Pensilvanya’ya mı dayanacak, hodri meydan, hep beraber göreceğiz. Bilinmesini özellikle isterim ki ellerinde binlerce Ülkücü şehidimizin kanı olanların feriştahı gelse biz de yaprak dahi kımıldamaz, kımıldamayacaktır.”

akcakocahaber.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu