İzmir ve Midilli ‘Göçmen Haklarının Sınır Aşırı Savunusu’ gündemiyle bir arada
MİDİLLİ – Türkiye ve Yunanistan’da yapılacak konferanslarla göçmen haklarının savunusunun tartışacağı konferansın ilk ayağı Midilli’de düzenlendi. İzmir’den Agora Derneği ile Midilli’den Legal Center Lesvos’un öncülük ettiği “Göçmen Haklarının Sınır Aşırı Savunusu” Konferansında hem Türkiye’den hem de Yunanistan’dan katılan konuşmacılar göçmen haklarını farklı açılardan değerlendirdi. Atölyeler ve panellerle üç gün boyunca devam edecek olan konferansın İzmir ayağının eylül ortasında yapılması planlanıyor.
‘GÖÇMEN HAKLARI, İŞÇİ HAKLARIDIR’
Konferansın açılışı ‘Kamusal Alan ve Hizmetlere Erişim, Sosyal Uyum ve Birlikte Yaşama’ başlıklı panel ile yapıldı. Gazeteci-Yazar Ercüment Akdeniz’in ‘Türkiye’de Emek Hareketi ve Göç’ başlığı altında topladığını sunumunda ‘Göçmen haklarının özünde işçi hakları olduğunu’ vurguladı, ‘verilerin yetersizliğine rağmen göçmenlerin büyük bir çoğunluğunun işçi olduğu’ söyledi. “Türkiye’deki çalışma izni kapsamında 100-120 bin arasında çalışan göçmen işçi var. Bunların büyük bir bölümü beyaz yakalılar” sözleriyle resmi rakamların göreceliliğine dikkat çeken Akdeniz, kayıtsız çalışmada bu rakamın 1 milyon 200 bini geçtiğinin altını çizdi, “Göçmen kaçakçılığı ile patronlar dünyası arasında bir suç ortaklığı var” ifadelerini kullandı.
Konuşmasının çocuk işçiliğe ayırdığı bölümünde Akdeniz, ‘göçmenlerin Türkiye’ye gelmesiyle birlikte çalışma yaşının altıya kadar düştüğüne’ dikkat çekti. Türkiye’de çocuk işçiliğin kağıt üzerinde yasak olduğunu söyleyen Akdeniz, 2013’ten bu yana 80’in üzerinde göçmen çocuk işçinin çalışırken hayatını kaybettiğini dile getirdi.
Akdeniz konuşmasının son bölümünde göçmenlerin Türkiye’de işçi sınıfı üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldığından bahsetti ve ‘Kapitalist sömürüye karşı yerli ve göçmen emekçilerin mücadele birliğinin önemini’ vurguladı: “Kapitalist göç yönetimine karşı ortak bir göç stratejisi Ege’nin iki yakasında da ivedi olarak oluşturulmalı ve yenilenmeli” dedi. Çözüm olarak işçi sınıfının birliğini sunan Akdeniz Türkiye’deki sendikaların göçmen işçilere dair geliştirdiği politikalarının ya var olmadığını ya da ‘yetersiz’ olduğunu söyledi: “Ege’nin iki yakasındaki mücadeleci sendikaların göç politikalarında pratiklerini geliştirmeleri elzemdir” dedi. Akdeniz son olarak sözlerini ‘Ege’nin iki yakası arasında kurulan bariyerlerin ilk bakışta göçü engellediği düşünülse de aslında kapitalizmin yeni bir göçmen işçi sömürü formunu Türkiye’de yarattığını’ söyleyerek sonlandırdı.
‘FAŞİZMİN GELMESİ İÇİN GAMALI HAÇI BEKLEMEYE GEREK YOK, ZATEN BURADA’
İkinci sunumda Buca Belediyesi’nin Mülteci Masası’ndan Tuba Araz bir sunum gerçekleştirdi, Buca Belediyesi’nde yapılan çalışmaları anlattı. Ardından Midilli’deki Ege Üniversitesi’nden (Aegean University) Prof. Dr. Nikos Ksipolitas (Xypolytas), ‘Dayanışma Adası Miti: Midilli Özelinden AB Geneline Küresel Kuzey’de Göç Politikaları’ başlığı altında kapsamlı bir sunum yaptı.
“Göçmenlik burada kalmaya devam edecek, bu durum gelecek otuz yıl da değişmeyecek” diyerek sözlerine başlayan Ksipolitas, sorunun temeli olarak ‘Batı’nın meşruiyetini’ işaret etti. ‘Mülteci krizi’ olmadığını ‘eğer bir sorun varsa bunun Batı dünyasının kurduğu meşruiyet krizi’ olduğunu ifade eden Ksipolitas, göçün siyasette kapladığı yeri neoliberal kuşatmanın parlamenter sistemi etkisi altına almasıyla ilişkilendirdi. Parlamenter demokraside neredeyse her gücün neoliberalizm tarafından absorbe edilmesiyle birlikte partilerin kendilerini diğerlerinden ayırmak adına göçü/göçmen karşıtlığını siyasi ajandalara daha etkili bir şekilde soktuklarını dile getirdi.
Konuşmasının devamında ‘yükselen faşist hareketlere’ vurgu yapan Ksipolitas, “Faşizm Avrupa ile eş anlamlıdır, el ele giderler” dedi ve “Faşistlerin ‘oylarla’ değil bıçaklarla saldırdıkları anlarda direniş ağlarının kurulması zorunluluktur. Faşizmin gelişini gamalı haçla beklemeyelim. O zaten burada. Zaten kendini şehirlerimizde belli ediyor” ifadelerini kullandı.
Paneller, ‘Gözaltı, Kamplar ve Hapsetme’, ‘Toplumsal Cinsiyet, Göç ve Dayanışma’, ‘Sınır Şiddeti, Göç Hakkı, ve Kriminalizasyon’ olarak devam ediyor. Takibindeki günler atölyelerle sürecek tartışmalar ile devam edecek.